
Son yıllarda Türkiye’de derinleşen ekonomik kriz artık sadece en yoksul kesimi değil, giderek daha geniş halk kitlelerini etkisi altına alıyor. Artan enflasyon, işsizlik, hayat pahalılığı ve düşük gelir düzeyleriyle baş edemeyen milyonlarca vatandaş, çareyi sosyal yardımlarda arıyor. Bunu rakamlar çok net bir şekilde ortaya koyuyor: Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yardım hattı olan Alo 144, sadece son 4 yılda 34 milyon 3 bin 818 kez aranmış. Her bir arama, temel yaşam ihtiyacını karşılamakta zorlanan bir insanı temsil ediyor.
Bu durum artık sıradan bir ekonomik göstergenin çok ötesinde; yoksulluğun kitleselleştiğini, sosyal yardımın ise olağan hale geldiğini gösteriyor. Türkiye’de devlet yardımı bir destek olmaktan çıkıp, bir hayatta kalma aracı haline dönüşmüş durumda.
BAŞVURULARIN SAYISI YIL YIL KATLANARAK ARTTI
Veriler, ekonomik gidişatın halk üzerindeki yıkıcı etkisini açıkça gözler önüne seriyor. Bakan Mahinur Özdemir Göktaş’ın verdiği bilgiye göre:
2020 yılında Alo 144’e 6 milyon 638 bin 270 kişi yardım için başvurdu.
2021 yılında bu sayı 6 milyon 26 bin 918 oldu.
2022’de rekor kırıldı: 9 milyon 7 bin 545 başvuru yapıldı.
2023’te az da olsa bir düşüş yaşansa da başvuru sayısı yine 7 milyon 383 bin 143 oldu.
2024 yılına gelindiğinde, sadece ilk beş ayda bile 4 milyon 947 bin 942 başvuru yapıldığı açıklandı.
Bu rakamlar tek başına bile Türkiye’de derin bir sosyal yara olduğunu ispatlıyor. Özellikle kömür, gıda ve barınma yardımı gibi temel yaşam gereksinimleri için yapılan başvurular, toplumun önemli bir kesiminin artık en temel ihtiyaçlarını bile kendi başına karşılayamadığını gösteriyor.
BAKANLIĞIN AÇIKLAMASI: FARKINDALIK MI, GERÇEKLERDEN KAÇIŞ MI?
Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ise bu artışı, yoksulluğun derinleşmesine değil, sosyal devletin daha fazla kişiye ulaştığına bağlıyor. Bakan, “Yararlanıcı sayısındaki artış, yoksulluğun artmasından ziyade sosyal devlet uygulamalarının yaygınlaşmasından kaynaklanıyor” diyerek tabloyu farklı bir yerden okumayı tercih ediyor.
Buna ek olarak, vatandaşların sosyal yardımlarla ilgili farkındalığının ve bilgi düzeyinin arttığını savunarak, başvuru sayılarındaki yükselişi olumlu bir gelişme gibi sunuyor. Oysa gerçek şu ki: Eğer her yıl milyonlarca insan yardım istemek zorunda kalıyorsa, burada konuşulması gereken şey farkındalık değil, ekonomik çöküntüye itilen milyonların yaşadığı travmadır.
GÖRMEZDEN GELİNEN BİR SORUN: ÇARESİZLİK
Bu kadar yüksek yardım başvurusunu farkındalık artışıyla açıklamaya çalışmak, yoksulluğu görünmez kılmak anlamına geliyor. Çünkü bu çağrılarda bulunan insanlar, yalnızca bilgi sahibi oldukları için değil, mecbur kaldıkları için yardım istiyorlar. İş bulamayan gençlerden, geçinemeyen emeklilere; üç kuruş maaşla çocuklarını okutmaya çalışan ailelerden, ay sonunu getiremeyen beyaz yakalılara kadar geniş bir kesim, artık sosyal yardımlara bel bağlamış durumda.
Bu tablo aynı zamanda Türkiye’de sosyal sınıflar arasında derin bir uçurum oluştuğunun da göstergesi. Zenginler daha da zenginleşirken, orta sınıf hızla eriyor, alt gelir grubu ise hayatta kalmak için devlet kapısında bekliyor.
SOSYAL YARDIMLAR KALICI ÇÖZÜM MÜ, GEÇİCİ YAMA MI?
Evet, sosyal yardımlar kısa vadede önemli bir destek olabilir. Ancak bu yardımlar, kalıcı bir ekonomik çözümün yerini alamaz. Milyonlarca insanın her yıl devletten kömür, gıda veya barınma yardımı talep etmesi, aslında üretime dayalı olmayan, tüketimi bile borçla sürdürülen bir ekonomi modelinin iflas ettiğini gösteriyor. Bu yardımların sistematikleşmesi, vatandaşları üretken olmaktan çok bağımlı hale getiriyor.
Devletin görevi sadece yardım etmek değil; insanların yardıma ihtiyaç duymadan yaşayabileceği bir ekonomik düzeni kurmaktır. Eğer 34 milyon kişi sosyal yardım arıyorsa, bu sistemin değil, ekonomik modelin çöktüğünün resmidir.
SONUÇ: YOKSULLUKLA MÜCADELE, YARDIMLA DEĞİL ADALETLE OLUR
Türkiye’deki mevcut tablo, sosyal yardımlara olan ihtiyacın azalmadığını, tersine arttığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Her geçen yıl bu sistemin daha fazla kişiyi içine alması, iktidarın başarı hikâyesi değil, toplumsal bir başarısızlıktır. Eğer bir ülkede 4 yılda 34 milyon kişi yardım için arama yapıyorsa, bu artık bir sosyal politika başarısı değil, bir yoksulluk krizi alarmıdır.
Gerçek bir çözüm; geçici yardımlar değil, adil gelir dağılımı, istihdam olanakları, yaşam maliyetlerinin düşürülmesi ve üretime dayalı bir ekonomiyle mümkün olabilir. Aksi halde bu yardım kuyruğu, yalnızca uzamakla kalmaz; yeni nesillerin de geleceğini ipotek altına alır.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar