Orta Doğu’da gerilim yıllardır hiç eksik olmadı. Ancak İsrail ile İran arasında patlak verecek muhtemel bir açık savaş, bölgesel dengeleri kökten sarsacak ve yalnızca siyasal değil ekonomik sonuçları da derin olacaktır. Türkiye gibi hem jeopolitik konumu nedeniyle bu çatışmaların tam ortasında kalan hem de ekonomik olarak kırılganlık yaşayan bir ülke için, bu tür bir gelişmenin etkileri çok boyutlu olur. Enerji fiyatlarından dış ticarete, turizmden kamu maliyesine kadar uzanacak geniş bir çerçevede bu olası savaşın Türkiye ekonomisine etkilerini dört ana başlıkta detaylandıralım.

1. ENERJİ FİYATLARINDAKİ DALGALANMA VE TÜRKİYE’NİN MALİYETLERİ

İran, dünya petrol rezervlerinin %10’una sahip bir ülke. Hürmüz Boğazı gibi dünya enerji ticaretinin can damarı konumundaki bir noktayı da kontrol ediyor. İsrail ile yaşanacak bir savaş, İran’ın bu boğazı kapatma ihtimalini artırır. Bu senaryo, küresel petrol fiyatlarının hızla 150 dolar/varil seviyesine çıkmasına neden olabilir. Doğal olarak bu fiyat artışı Türkiye’nin ithal enerjiye bağımlı yapısını derinden sarsar.

Türkiye, 2024 itibarıyla yıllık enerji ithalatına yaklaşık 80-90 milyar dolar harcamakta. Brent petrolün 100 doları aşması halinde bu rakam 120 milyar doları geçebilir. Bu artış, hem cari açıkta patlamaya yol açar hem de Türk Lirası üzerindeki baskıyı büyütür. Enerji zamları doğrudan akaryakıta, sanayi maliyetlerine ve hane halkı faturalarına yansır. Zaten yüksek olan enflasyon, savaş etkisiyle yeniden çift haneli hiper seviyelere çıkabilir. Türkiye’nin enflasyonla mücadele politikaları da sekteye uğrar.

Ayrıca İran gazına da önemli ölçüde bağımlı olan Türkiye, savaşla birlikte gaz tedarikinde ciddi aksamalar yaşayabilir. Alternatif kaynaklara yönelmek (örneğin LNG ithalatı) hem zaman alır hem de çok daha pahalıya mal olur. Bu durum, enerji güvenliği açısından stratejik bir kırılma anlamına gelir.

2. TİCARET KANALLARINDA DARALMA VE BÖLGESEL LOJİSTİKTE KIRILMA

İran’la doğrudan, İsrail’le dolaylı olarak ticari ilişkileri olan Türkiye, savaşın başlamasıyla birlikte ciddi ticari daralma riskiyle karşı karşıya kalır. İran üzerinden yapılan transit taşımacılık durabilir. Bu durum Orta Asya’ya yönelik ihracat rotalarını kesintiye uğratır. Ayrıca İran ile ticaret yapan binlerce KOBİ ciddi gelir kaybı yaşar.

İsrail-Türkiye ticareti son yıllarda artan bir ivme göstermekteydi. Özellikle savunma, teknoloji ve tarım ürünleri ticareti bu iki ülke arasında gelişmişti. Ancak savaşın patlak vermesi, kamuoyu baskısı ve siyasi gerginlik nedeniyle ticari ilişkilerin donmasına yol açabilir. Türkiye, bu pazarda kazandığı konumunu kaybedebilir.

Daha geniş ölçekte bakıldığında ise Orta Doğu genelindeki savaş ortamı, Türkiye’nin “lojistik köprü” olma rolünü zayıflatır. Çin’in “Kuşak ve Yol” projesi kapsamında Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanan kara taşımacılığı yolları, savaş nedeniyle askıya alınabilir ya da riskli hale gelir. Bu da Türkiye’nin uluslararası lojistik avantajını sekteye uğratır.

3. TURİZM VE SERMAYE AKIMLARINDA GERİLEME

Savaş haberlerinin, roket saldırılarının ve bölgesel istikrarsızlık görüntülerinin medyada yaygınlaşması, Türkiye gibi turizme dayalı ekonomilerde sert düşüşlere neden olur. Türkiye’nin 2024 yılında turizmden elde etmeyi hedeflediği gelir yaklaşık 60 milyar dolar seviyesindedir. Orta Doğu’da çıkan bir savaş, özellikle Avrupa ve Uzak Doğu turistlerinin Türkiye’ye olan ilgisini azaltır. Yüksek sezonda yaşanacak rezervasyon iptalleri, döviz girdisini baltalar ve istihdam kayıplarına yol açar.

Aynı şekilde yabancı yatırımcı algısı da zarar görür. Türkiye hâlihazırda risk primi yüksek, CDS (kredi risk primi) 300 puan civarında olan bir ülke konumunda. İsrail-İran savaşı, Türkiye’yi jeopolitik risk haritalarında daha da yukarı taşıyacaktır. Bu durum, yatırımcıların “güvenli liman” arayışına girmesine ve Türkiye’den sermaye çıkışına neden olabilir. Merkez Bankası’nın rezervleri zaten baskı altındayken bu tarz bir sermaye kaçışı, döviz kuru üzerinde ciddi bir baskı yaratır.

4. KAMU MALİYESİ, ENFLASYON VE SOSYAL POLİTİKALAR ÜZERİNDE BASKI

Enerji maliyetleri ve dövizdeki olası sıçrama, doğrudan enflasyonu yukarı çeker. Merkez Bankası’nın faiz politikası bu ortamda etkisiz kalabilir. Devletin kamu harcamaları artarken vergi gelirleri düşebilir. Çünkü ticaret hacmi daralacak, ithalat ve ihracat sınırlanacak, turizm düşecektir.

Bu noktada kamu maliyesi üzerinde üçlü bir baskı oluşur:

Artan enerji sübvansiyonları,

Sosyal yardımlara duyulan ihtiyacın artması,

Düşen vergi gelirleri karşısında bütçe açığı riski.

Özellikle dar gelirli kesim, bu sürecin en çok zarar görecek kitlesi olacaktır. Gıda ve enerji enflasyonu, alım gücünü daha da aşındırır. Devlet, sosyal yardımları artırma baskısıyla karşılaşır. Ancak mali kaynaklar sınırlı olduğundan, bütçe disiplini bozulabilir ve borçlanma ihtiyacı artabilir.

SONUÇ: BÖLGESEL SAVAŞIN TÜRKİYE EKONOMİSİNDE ZİNCİRLEME ETKİSİ

İsrail ile İran arasında çıkacak doğrudan bir savaş, Türkiye’yi fiziki olarak hedef almasa bile, ekonomik olarak ciddi bir şekilde etkiler. Enerji bağımlılığı, jeopolitik konum, kırılgan kamu maliyesi ve dışa bağımlı sermaye yapısı, bu tarz krizlerde Türkiye’yi savunmasız bırakmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin bölgesel çatışmalara karşı yalnızca siyasi değil, ekonomik senaryolar üzerinden de acil eylem planları oluşturması gereklidir.

Stratejik petrol rezervlerinin artırılması, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, ticaret rotalarının alternatifleştirilmesi ve turizm sektöründe iç pazara dönük stratejilerin geliştirilmesi bu bağlamda öncelikli adımlar olmalıdır. Aksi takdirde, Orta Doğu’da patlayacak her yeni savaş, Türkiye ekonomisinde yıkıcı bir dalga etkisi yaratmaya devam eder.

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist-Yazar

zozcivan@hotmail.com