Hazine ve Maliye Bakanlığı, 20 Mayıs 2025 tarihinde merkezi yönetim brüt borç stoku verilerini kamuoyuyla paylaştı. Yapılan açıklamaya göre, 30 Nisan 2025 itibarıyla merkezi yönetim brüt borç stoku 10 trilyon 750,5 milyar TL seviyesine ulaştı. Bu rakam, devletin toplam borç yükünü ve borçlanma eğilimlerini ortaya koyması açısından son derece önemli bir gösterge niteliği taşıyor.

Öncelikle, merkezi yönetim brüt borç stoku kavramının ne anlama geldiğini netleştirmek gerekir. Bu terim; genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin, özel bütçeli idarelerin ve düzenleyici-denetleyici kurumların toplam iç ve dış borçlarının, nominal (anapara) tutarlar üzerinden hesaplanmış halini ifade eder. Yani bu stok, devletin iç piyasaya ve dış dünyaya olan borçlarının toplamını, herhangi bir indirim ya da borç silme işlemi yapılmadan yansıtır. Hazine garantili borçlar, dış kredi anlaşmalarıyla yapılan borçlanmalar ve devletin çıkardığı tahviller bu stok kapsamında değerlendirilir.

Açıklanan verilere göre, borç stokunun 4 trilyon 892 milyar liralık kısmı Türk lirası cinsinden, 5 trilyon 858,5 milyar liralık kısmı ise döviz cinsinden oluşmaktadır. Bu tablo, döviz cinsinden borçların toplam borç içindeki oranının yaklaşık %54,5 gibi oldukça yüksek bir seviyede olduğunu gösteriyor. Buna karşılık Türk lirası cinsinden borçların oranı %45,5 civarındadır.

Döviz cinsinden borçların bu denli yüksek bir paya sahip olması, özellikle kur oynaklıklarının yoğun olduğu dönemlerde kamu maliyesi açısından ciddi riskler barındırmaktadır. Türk lirasının değer kaybettiği dönemlerde, döviz borçlarının yerel para birimi karşılığı yükseldiği için devletin borç yükü de artmakta; bu durum bütçe üzerinde ek yük oluşturmaktadır. Bu nedenle borcun yalnızca miktarı değil, parasal bileşimi de büyük önem arz etmektedir. Döviz ağırlıklı bir borç yapısı, dış şoklara karşı kırılganlığı artırırken, iç borç ağırlıklı yapı ise genellikle daha kontrol edilebilir riskler barındırır.

Merkezi yönetim brüt borç stokunun bu seviyeye ulaşmasında birkaç temel faktör etkili olmuştur. Öncelikle, enflasyonun yüksek seyretmesi ve buna bağlı olarak artan faiz oranları, devletin borçlanma maliyetini yukarı çekmiştir. Ayrıca sosyal harcamalardaki artış, yatırım projelerinin finansmanı ve kur korumalı mevduat gibi uygulamaların bütçeye olan yansıması da borçlanma ihtiyacını artıran unsurlar arasında yer almaktadır. Öte yandan, küresel ekonomik gelişmeler ve jeopolitik riskler de Türkiye’nin dış borçlanma maliyetleri üzerinde baskı yaratmaktadır.

Bu gelişmeler ışığında, önümüzdeki dönemde borç yönetimi politikalarının etkinliği daha da fazla önem kazanacaktır. Özellikle döviz cinsinden borçlanmalarda risklerin azaltılması, borç vadesinin uzatılması, faiz yükünün kontrol altında tutulması ve şeffaflık ilkelerinin korunması büyük önem taşımaktadır. Hazine’nin borçlanma stratejilerinin piyasa koşullarına uyumlu, öngörülebilir ve mali disiplini koruyan bir çerçevede yürütülmesi gereklidir.

Sonuç olarak, merkezi yönetim brüt borç stokunun geldiği seviye, sadece sayısal büyüklüğüyle değil, aynı zamanda bileşimi ve ekonomik etkileri açısından da yakından takip edilmesi gereken bir konudur. Borç stokunun yapısı, mali disiplinin sürdürülüp sürdürülemeyeceğine, bütçe açığının nasıl finanse edileceğine ve Türkiye’nin genel ekonomik kırılganlığına ilişkin önemli sinyaller vermektedir. Bu bağlamda, borç yönetiminde alınacak her karar, hem iç piyasada yatırımcı güveni açısından hem de uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri açısından belirleyici olacaktır.